16 Haziran 2014 Pazartesi

Bir Propaganda Romanı: Yeşil Gece

Yeşil Gece[1], Reşat Nuri Güntekin’in 1928 yılında yayınlamış olduğu toplumsal yönü ağır basan, en önemli romanlarından biridir. Uzun yıllar öğretmenlik yapmış olan Reşat Nuri’nin eserinde seçtiği baş karakter, yine kendisi gibi bir öğretmen olan Şahin Efendi isimli idealist bir şahsiyettir. Romanın içeriğini; medresede yetişen, ancak daha sonra öğretmen okulunu bitirerek Ege Bölgesi’ndeki bir kasabada göreve başlayan Şahin Efendi’nin kişiliğini oluşturan nitelikler, öğretmenlik görevinde bulunduğu bölgede karşılaşmış olduğu zorluklar ve bunlar etrafında şekillenen olaylar oluşturur. Aslında Reşat Nuri’nin 1926 yılında yazmaya başladığı eser, yayınladığı dönem ile birlikte incelenecek olursa; yeni bir devletin inşası süreci, ardı ardına gerçekleşen köklü inkılaplar ve toplumun yaşadığı büyük değişim/dönüşümler gibi siyasal, sosyal ve kültürel devrimlerin meydana geldiği bir zamanda vücut bulması bakımından önem arz etmektedir. Bu çerçevede, muhtelif bakış açılarıyla da tahlil edilmesi gereken Reşat Nuri’nin Yeşil Gece’si; tasvir edilen medreselerin, Osmanlı halifesinin/rejiminin ve oluşturulan karakterler aracılığıyla din adamlarının/medrese hocalarının (ve bu karakterler dolayısıyla da dinin) bariz bir şekilde kötülendiği; buna karşılık, tüm bu kötülemelerin aslında yeni kurulan rejimin lehine yapılacak olan propagandalarda kullanılacak bir nevi argümanlar oluşturmak niyetiyle yapıldığı, son derece ideolojik ve güdümlü bir romandır.

Önermenin ilk kısmında geçen ve sert bir dille eleştirip kötülenen ögelerden ilki medreselerdir. Romanda anlatılanlara binâen[2] medreseler son derece sağlıksız, rutubetli ve soğuk ortamlardır. Talebeler buralarda yeterli beslenememektedirler ve katı bir disiplin altında tutulmaktadırlar. Bu gibi sebeplerden ötürü Şahin Efendi’nin bir arkadaşı ve babasının hafız yapmak istediği küçük Remzi ölür. Ayrıca, medreselerde dini ilimler dışında bir şey öğretilmez. Bu mekanlar bir nevi irticâ ve isyan yuvalarıdır. Kötülenen ögeler arasında ikinci olarak halife/Osmanlı rejimi gelir. “(...) bütün bu facianın mesuliyeti, günahı Peygamber vekiline, yeşil ordunun zalim korkak başkumandanına aittir. (...) Bütün kabahat halifedeydi.”[3] , “Halife-i Resulullah olan adam zalim ve ahlaksızdı.”[4] ve “(...) Bu zamanlarda Abdülhamit’e karşı bir isyan hareketi başlamış olsaydı, Şahin, mutlaka önde yürür ve yeşil bayrağın gölgesinde şehit olurdu.” gibi alıntılamalardan idrak edileceği üzere buradaki tutum da menfi yöndedir. Son olarak kötülenen unsur, eserde yaratılan karakterler aracılığıyla din adamları ve medrese hocalarıdır. Bu insanların tamamı düzenbaz, kaba, gerici ve yobaz bir şekilde tavsif edilmiştir. Üstelik bu adamlar paragözdürler: “Onlar da softalar gibi amansız bir ekmek kavgasına tutuşuyorlar, durmadan birbirlerini yiyorlardı. Aralarında birbirlerinin namusuna, canına kast edercesine rekabetler vardı.”[5] Şahin Efendi’ye göre bu adamların ağzından bir hak ve hakikat sözü işitmek zordur. Bunlar öyle adamlar ki, bir padişah selamı, üç beş liralık bir ihsan için Allah’ı da Peygamber’i de tereddütsüz satarlardı. “Bu adamlar, memlekete karanlıktan gayri ne getirebilirlerdi ki?”[6] Bu adamların hiçbir şekilde herhangi bir müspet yönleri bulunmamaktadır. Bu konuyla ilgili Fethi Naci şöyle der: “Koca romanda bir tane olsun merhametli, insan sever din adamı yok. Hepsi jurnalcı, çıkarcı, kendi çıkarı için başkasının gözünü oymaya hazır!”[7] Buna bağlı olarak, bu karakterler ve diğer başka semboller üzerinden aslında dolaylı olarak din de kötülenmektedir. Şahin Efendi’nin birtakım “fikir ve itikat inkılapları” yaşadıktan sonra kendisini tarih okumalarına verip ve şu sonuca varması: “En eski tarihlerden beri din, daima zulme ve fesada alet olmuştur.”[8] bunun bir kanıtıdır. Bununla ilgili olarak Alemdar Yalçın şunları belirtir: “(...) Reşat Nuri ‘tek ideolojik polemik romanım dediği’ Yeşil Gece’de bu bozuklukların asıl sebebi olarak İslamiyeti göstermektedir. Medresenin bozukluklarının asıl sebebi, onun gerisinde bulunan temel düşünce olan İslamdır. Romanın ismini oluşturan “Yeşil Gece”nin yeşil rengi de İslam’ın kutsal rengidir. Yazar romanında yer yer başımıza gelen bütün felaketlerin, savaşların da ana sebebi olarak İslamı göstermek ister.”[9] Bunlara ek olarak, geçirdiği kısa bir bunalım evresinden sonra dini anlamda itikatsızlığı benimseyen Şahin Efendi karakterinin, başlarına sarık sarıkmış “efsunculuk, üfürükçülük, remillik” gibi zanaatlarla uğraşan “serseri”lerden ziyade çocukların dahi taktığı sarığa, hatta salt İslam Peygamberi’nin bir sünneti[10] mahiyetindeki “sarık”ın bizâtihi kendisine olan düşmanlığından ve yine eserde geçen “Her yeni din saliki gibi Şahin Efendi’de evvela eskisine karşı uzlaşmaz bir düşmanlık hissi vardı.”[11] cümlesinden anlaşılacağı üzere, baş karakterimizin yalnızca din adamlarına/medrese hocalarına değil bunun yanı sıra dini semboller aracılığıyla dolaylı olarak dine de düşmanlık beslediği görülür. 




Önermenin ikinci kısmına ithâfen, yapılan tüm bu kötülemelerin amacı aslında yeni kurulan rejimin lehine kullanılacak olan propagandalara bir zemin oluşturmaktır. Bilindiği üzere Reşat Nuri, bu romanı yazmaya başlamadan yaklaşık 2 sene evvel, 3 Mart 1924’te, o dönemki Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiştir. Bu kanun ile birlikte, özel ihtisas gerektiren eğitim kurumları dışındaki bütün eğitim kurumları Maarif Nezareti’ne bağlanmış, Türkiye’de eğitim alanında reform yapabilmek; modern, laik ve milli eğitim kurumları oluşturmak ve eğitim işlerinde çokbaşlılığı kaldırmak gibi hususlar kanunun çıkış gerekçeleri arasında gösterilmiştir. Yalçın bu konuyla ilgili olarak şöyle der: “(...) Bundan maksat özellikle Şer’iyye ve Evkaf Nezareti’ne bağlı olarak çalışan medreselerdi. (...) Yeşil Gece, eğitimde yapılan böyle değişikliğin hemen sonrasında basılmıştır. Yazar romanda medreselerdeki eğitimin yanlışlığını ve sakıncalarını sayfalarca süren değerlendirmeler halinde sunar.”[12] Yani medreselerin kötülenmelenmesinden kasıt, yeni çıkarılan bu yasayı destekleme amacının güdülmesidir. Ona göre, Şahin Efendi’nin Sarıova’da giriştiği tüm mücadeleler, aslında Hafız Eyüp Efendi gibi çıkarcıların Cumhuriyetin faziletlerini lekelemelerine engel olmak içindir. Bu açıdan, yaşanan büyük savaş sonrası değişen rejimin neticesinde “köse sakalını traş etmiş, melon şapkalı”, hiçbir kutsal değer tanımayan, çıkarcı Hafız Eyüp Hoca gibi; Şahin Efendi de bir vakit başına o nefret ettiği sarığı sardığı gibi bir musalla taşı üzerine çıkıp azgın ahaliye hitap etmesi bakımından makyavelisttir. Bunlara ek olarak Naci şu çıkarımlarda bulunur: “Yeşil Gece, bu ortam içinde düşünülmüş ve yazılmıştır. Ne var ki Reşat Nuri, romanında sadece Atatürk’ün düşüncelerini yaymakla yetinmiş, Türk insanının iç dünyasına, bu iç dünyaya biçim veren tarihi, ekonomik, toplumsal oluşuma yaklaşmak çabasını göstermemiştir, ya da gösterememiştir."[13] Bunu, yine romanda Şahin Efendi’nin ağzından dökülen şu sözler destekler: “Milletine sadık cumhuriyetperver Türkler yetiştirmek emelindeyim. (...) Ne istediğini ve ne yapacağını bilen sekiz, on münevver insan; karanlık fikirli, karanlık maksatlı hesapsız cahil sürülerini dilediği gibi sevk ve idare edebilirdi.”[14] Ayrıca, Reşat Nuri’nin kendisiyle yapılan bir mülakatta sarf etmiş olduğu şu ifadeler, “Bu neslin yardımcısı, yol gösterici yoktu. (...) Bir siyasi ve sosyal inkılap rejiminin edebiyat ve sanata da uzayan dirijizmi? Ancak her yerde devletin sanattan ne isteyebileceği malum... Mümkün olsa da keşke gölge etmese...”[15] yukarıdaki çıkarımla birlikte yazının önermesini de desteklemekte ve Hilmi Yavuz’un da deyimiyle Yeşil Gece romanının “engagé” (güdümlü) bir niteliğe sahip olmasına kanıt teşkil etmektedir. Son olarak, Şahin Efendi romanın nihayetinde Sarıova’dan ayrılırken yol dörde ayrılır. Bunun üzerine, “Şu ortadakini tutarsam beni zaferin ve inkılabın doğduğu yere götürür. Orada derdimi nasıl olsa anlatırım.”[16] diyerek yeni rejimin kurulduğu ve inkılapların başlatıldığı Ankara’ya doğru yol alır.

Özetle, Yeşil Gece’nin kaleme alındığı dönem göz önüne alındığında hayatın çeşitli alanlarında büyük değişimlerin yaşandığı kritik bir geçiş evresine denk geldiği göze çarpar. 1889-1956 yılları arasında yaşayan Reşat Nuri bu dönemi çok iyi gözlemler ve bu değişimleri öncelikle Şahin Efendi karakteri üzerinde makul bir zemine oturtur. Daha sonra Şahin Efendi’nin kendi kişiliğinde yaşadığı dönüşümlerin de aslında İmparatorluktan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde yaşanan devletin, rejimin ve resmi ideolojinin değişiminin bir nevi örneği olduğunu bizlere sezdirir. Belki de konjonktürel olarak dönemin şartlarına ayak uydurabilme kaygısı güdümünde Cumhuriyet öncesi dönemin eğitim, yönetim ve sosyal alanlarına müteallik her şeyi kötüler. Tüm bu kötülemeler de aslında Cumhuriyet rejimin propagandasını yapmada malzeme oluşturma amaçlıdır. Nitekim Reşat Nuri, bunu çok usta bir şekilde kaleminin kuvvetiyle gerçekleştirir.

[1] Reşat Nuri Güntekin, Yeşil Gece (İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 2013)
[2] Çok fazla detaya girip romanın özetini geçmemek için kısaca bahsedildi.
[3] A.g.e., 32.
[4] A.g.e., 33.
[5] A.g.e., 36.
[6] A.g.e., 43.
[7] Fethi Naci, Reşat Nuri’nin Romancılığı (İstanbul: Oğlak Yayıncılık, 1995), 137.
[8] Reşat Nuri Güntekin, Yeşil Gece (İstanbul: İnkılap Kitabevi, 3. Baskı, 1968), 28.
[9] Alemdar Yalçın, Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı (Ankara: Akçağ Yayınları, 2002), 175.
[10] Sünnet: İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in gerekli sayılan davranışları ve herhangi bir konuda söylemiş olduğu söz.
[11] A.g.e., 48.
[12] Alemdar Yalçın, Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı (Ankara: Akçağ Yayınları, 2002), 169.
[13] Fethi Naci, Reşat Nuri’nin Romancılığı (İstanbul: Oğlak Yayıncılık, 1995), 135.
[14] A.g.e., 60-61.
[15] Edebiyatçılarımız Konuşuyor, haz., Yaşar Nabi (Ankara: Varlık Yayınları, 1976), 29.
[16] A.g.e., 249-250.